Bir Gülün Hikayesi Onlarla
yıllar önce tanıştım. Bir cafede yani yemekten sonra müzik dinlemeye
gidilebilen bir yerde... Ben masalardan birinde, tek başıma vazonun
içinde duruyordum. Canım sıkılıyordu aslında. Özel olarak bu iş için,
evleri, cafeleri, restorantları ve iş yerlerini süslemek, insanlar
tarafından sevdiklerine hediye edilmek üzere yetiştiriliyordum. Benim
kaderimde de buraya satılmada vardı, sevdiklerimden ayrılmış, bu vazoya
yerleştirilmiştim. Can sıkıntısı içinde akibetimi bekliyordum daha ne
kadar yaşayacağımı bilmeden. Kimse benimle ilgilenmiyordu. O gelene
kadar...
Çok güzel bir kadındı. Simsiyah saçları, düzgün vücudu,
sade elbisesi ve narinliğiyle bir yıldız gibi parlıyordu. Kapıdan içeri
girer girmez gözüm takıldı. Onun elinde, saçında veya yakasında olmak
isteğiyle dolup taştım birden. Boş masama otursunlar diye dua ettim.
Yanında birileri vardı, etrafa bakıyorlardı. Bende bakındım ve kalbim
çarpmaya başladı, benden başka boş masa yoktu, demek ki bana
geleceklerdi...
Yanılmamıştım. Oturur oturmaz beni fark etti.
ALLAH'ım ne güzel bir kırmızı gül diyerek önce beni seyretti, sonra
yapraklarıma yumuşak elleriyle dokundu, daha sonra burnuna götürdü
beni. Ben onun dokunuşları ve kokusuyla ürperirken oda benim kokuma
bayılmıştı. Eline alıp,uzunca bir süre tuttu beni. Arada bir
kokladı,kokumu içine çekti.
Derken...
Derken o
çıkageldi. Hiç beklemediğim, ummadığım bir anda masaya geldi. Kadınla
ilk kez tanışıyorlardı. Küçük bir merasimden sonra kadının yanına
oturdu. Ben yine onun ellerindeydim... Birden kadının kulağına eğilip,
"kırmızının sana çok yakıştığını biliyor musun?" dedi. Sesi çok
kibardı... Doğrusunu isterseniz, ben bile etkilenmiştim. Gözlerini
kaldırıp ona gülümsediği an bakışlarının son derece çarpıcı olduğunu
gördüm. Benim ki daha etkilenmişti. İkimizde dikkatlice incelemeye
başladık adamı. Kendini beğenmiş bir havası vardı. Yakışıklıydı Allah
için, şık ve iyi giyimli, ağzı laf yapan biriydi. Sık sık kulağına bir
şeyler söylüyor, oda çapkına gülümsüyordu. Meğer oda benim gibi kapıdan
içeri girdiği andan itibaren güzel kadını izlemiş...
Birkaç
dakika sonra iş işten geçmişti. Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. O andan
itibaren yalnızca ikisi vardı orada. Birlikte sohbet ettiler,
konuştular... Bende mutluydum ama birazdan onların gideceğini düşünmek
acı veriyordu. Daha goncaydım, en azından bir haftalık ömrüm vardı, ama
bundan sonraki günlerimi burada, bu karanlık yerde geçirmek
istemiyordum. Beni alırmıydı giderken? Yanında götürürmüydü?
Ben
bu duygularla doluyken kalkmakta olduklarını fark ettim. Aman Allah'ım
gidiyordu! Gidiyorlardı. Adam geldikten sonra benimle hiç
ilgilenmemişti. Beni unutmuştu. Ayağa kalktı, çantasını aldı, ceketini
omuzlarına attı ve yavaş yavaş uzaklaştı masadan. Beni bırakarak...
Kahrolmuştum. Bütün ümitlerim sona ermişti. Ona son bir kez veda etmek
üzereyken, genç adamın masaya döndüğünü gördüm. Bir şey unutmuştu
herhalde. Geldi bana uzandı...
Yoksa...
Beni aldı, önce
kokladı, kokumu onun yaptığı gibi içine çekti ve onun yanına gitti...
Gözlerinin içine bakarak "Bütün bir gece çok hoş bir ikiliydiniz, onu
yalnız mı bırakacaksın" diyerek beni uzattı. Daha önce biraz
kıskanmıştım, ama o anda çok sevdim bu adamı. Sarılıp öpmek geldi
içimden. O gece ve sonrası onlarla birlikte aşkı, mutluluğu, tutkuyu,
ihtirası yaşadım. Çok büyük bir aşka tanık oldum. Ama korkuyordum.
Hislerim bu aşkın uzun sürmeyeceğini söylüyordu. Evet çok seviyorlardı
birbirlerini ama başka dünyaların insanıydılar...
Her şeyleri
farklıydı. Bu ilişki onları tüketecekti... Beni bir hafta boyunca
vazoda baktı. Her gün suyumu değiştirdi, uzun yaşamam için vitaminlerle
besledi beni. Her sabah yataktan kalkınca okşadı, sevdi, kokladı. Her
akşam eve geldiğinde benimle ilgilendi. Yapraklarımın dökülmekte
olduğunu fark edince kurumamamı, yapraklarımın dökülmemesini sağladı.
Ömrümü uzattı. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala yaşıyordum. Hala
onunla beraberim. Onun yatağının başucundayım. Ben onunlayım ama
buluşmamızı sağlayan bizimle değil artık. Korktuğum başıma geldi. Bir
yıl sürdü ilişkileri. Aşk dolu geceler yerini kavgalara bıraktı. Hiç
istememe rağmen birbirlerini kırmalarına şahit oldum. Onunla birlikte
bende ağladım. Her kavga, daha tutkulu bir barışmayla sonuçlanıyordu.
Ama sonra bir gün gitti ve bir daha hiç aramadı...
Ama o günden
sonra her gün bir arkadaşım geldi evimize. Her gün kırmızı bir gül
getirdi çiçekçiler. Kimden geldiğine dair hiçbir not olmadı güllerin
üzerinde. Ama oda bende kimin gönderdiğini biliyorduk.
Aradan
yıllar geçti, başkaları geldi gitti eve. Ama o hiç gelmedi. Gülü hep
geldi. O da güllerin hiçbirini atmaya kıyamadı. Hepsini yaprakları
dökülmeye başladıktan sonra kuruttu, yaprakları ufaladı, banyoda,
odalarda sakladı. Saklamaya devam ediyor...
Bu güzel kokulu evde ben öldüm bir gün ve... benimle birlikte o güzel kadın da öldü. Ama ev hala onun kokusuyla doluydu..